Söyleşiler

You are currently browsing the archive for the Söyleşiler category.

Şiir, Kağnılar ve İstiklal Yılları

Şair Vadi Çiçekli ile yazdığı destan şiiri, “Kağnılar Giderdi İstiklal Yolunda”yı konuştuk uzun uzun…

Söyleşi: Kadir Aydemir

 

Kağnılar Giderdi İstiklal Yolunda” için Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın bir devamı ya da daha narin bir deyişle izini süren bir şiir denebilir mi?

“Kağnılar Giderdi İstiklal Yolunda”nın bazı bölümlerinde, gelişen olay örgüsü içerisinde yerel planda kalan tiplemelerde memleketten insan manzaraları var elbette; ama bundan “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın devamı ya da izini süren bir şiiri izlediği anlamı çıkmamalı.

“Memleketimden İnsan Manzaraları” II. Meşrutiyet’ten, II. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar olan zaman dilimine yayılmakla birlikte, ağırlığı II. Dünya Harbi yıllarına vermiştir. “Kağnılar Giderdi İstiklal Yolunda” ise kısmen I. Dünya Savaşı öncesine yayılmakla birlikte ağırlığı, cephe gerisindeki cephanenin çekildiği dar alana, İstiklal Yolu güzergâhına vermiştir. “Ya İstiklal Ya Ölüm!” gibi, topyekûn ortaya çıkıveren kararlılığa kilitlenmiş bir toplumun çektiği sancı, kitabın sonuna kadar devam eder. Cephane bir an önce cepheye yetişmelidir. Bu içeriğin belirlediği bir biçim yansır dizelere. Bu, kitap için kaçınılmaz olandır, başka bir biçimde yazılamazdı. Read the rest of this entry »

Tags: , , , , , ,

Söyleşi: Kadir Aydemir


İlk kitabınız Bir Kuzgun Yaz’da eski İstanbul’da geçen çocukluğunuzu ve matrak anılarınızı işlemiştiniz. Keyifle okunan, yer, yer gülümseten ve hüzünlendiren bir çatısı vardı bu ilk kitabınızın. Görünen o ki, Pus’ta da macera devam ediyor. Üstelik Kuzguncuk’tan da ayrılıyorsunuz. Bu kitapta biraz daha büyümüşsünüz, yavaş, yavaş değişmeye başlamışsınız…

Bir Kuzgun Yaz 1960’ların hiç bozulmamış, güzelim İstanbul’unda, özellikle de o zamanlar yemyeşil olan Boğaziçi semtlerinde geçiyordu. O yılların havası bambaşkaydı. Ahşap evlerle dolu yokuşlu mahalleleri, komşulukları, Müslüman, gayrimüslim ahalinin o eski parke taşlar döşeli sokaklarda nasıl dostluk, uyum içersinde yaşadıklarını ve elbette bizim gibi hınzır veletlere nasıl büyük bir hoşgörüyle tahammül ettiklerini başkalarına da anlatmak gereği duyuyordum. Bu nedenle ilk romanım Bir Kuzgun Yaz ortaya çıktı. O yılları hep pastel renklerle anımsıyorum. Boğaziçi’nin mavisi, tepelerin erguvan rengi, papatya ve gelincik tarlaların göz alıcı güzelliği gibi. İkinci romanım olan Pus’ta konu aldığım yetmişli yılları ise hep gri renklerle anımsıyorum. Romana Pus ismini bu yüzden koydum. Türkiye karmaşık ve karanlık bir ortama, askeri darbeye, tutuklamalara, öğrenci olaylarına, siyasi idamlara, 12 Mart’ın balyoz harekâtlarına karşı büyük bir hızla ilerlerken altmışlı yılların çocukları olan bizler ergenlik çağına ulaşıp hem cinsellikle, hem de başta geçim ve tahsil derdi olmak üzere hayatın pek çok acı yönüyle tanışmaya başlamıştık. Memleketin içinde olduğu iç burkucu durum da bunun cabasıydı. Read the rest of this entry »

Tags: , , , , ,

Söyleşi: Kadir Aydemir

Metin Celâl’in romanı Gitmek Zamanı, Gendaş Yayınları’ndan Mart 2003’de çıktı. Yazarla ‘roman’ ve ‘gitmek’ kavramları arasında kısa bir gezinti yaptık.

-‘Gitmek’ çok çağrışımlı bir sözcük. ‘Gitmek’ ne demek ve bu melankolik yolculuğun nerede biteceği -‘Gitmek Zamanı’ndaki gibi- belirsiz mi sizin için?

Gitmek arzusu, içinde birçok başka duyguyu da barındırıyor. Bir kere ayrılık var. Sevdiklerinizi ardınızda bırakıp gidiyorsunuz. Ve tabii terk etmek… Bu hem kişileri; dostları, arkadaşları, akrabaları terk etmek, hem de evinizi, sokağınızı, kentinizi ve yurdunuzu… Giderken yanınıza alamayacağınız her şey geride bıraktıklarınız oluyor.
Bu romanda “gitmek”, insanın kendini tüm varlığıyla terk edip yeni bir yerde, yeni bir insan olarak, yepyeni yaşam şartları ve ilişkilerle yeniden doğması demek. İnsanoğlu kendi benliğinden gelen mutsuzluğu, bunalımı bulunduğu yerden giderek, kaçarak çözeceğini sanıyor. Sorunun çözümünün kendi içinde değil de dışarıda olduğunu sanıyor. Gitmeye alışmış bir insan sorunlarını çözemediği müddetçe sürekli kaçacak, yer değiştirecek, yeniden ve yeniden hayatını kurmaya çalışacaktır. Çünkü kendiyle yüzleşmekten korkmaktadır. Read the rest of this entry »

Tags: , , , , , ,

Söyleşi: Kadir Aydemir

Kıbrıslı şair Neşe Yaşın’ın ilk romanı Üzgün Kızların Gizli Tarihi İletişim Yayınları’ndan yayınlandı. Şimdiye kadar 4 şiir kitabı bulunan Neşe Yaşın ile ilk ve yeni romanı üzerine kısa bir söyleşi yaptık. Bölünmüş bir ülkenin iki dilinde de ilgiyle okunan şairinin sözleri ilginizi çekebilir…

Üzgün Kızların Gizli Tarihi, Neşe Yaşın’ın ilk romanı. Neden böyle hüznü çağrıştıran bir başlık seçtiniz romana? Özel bir anlamı-göndermesi var mıydı bu ismin?

Tarihle derdim olduğu için böyle bir başlık seçtim sanırım. Çatışmalı bir ülkede yaşıyorum ve burada tarih anlatıları ile geleceğimiz tutsak edilmeye çalışılıyor. Tarih’in hep erkekleri anlatan bir tarih olduğunu düşünüyorum. Onların yaptığı savaşlar üzerine bir tarih. Peki ya kadınların tarihi? Çocukların tarihi? Gizli bir tarih var. Ev içlerinde, yüreklerde yaşanan bir tarih, ruhların, bedenlerin yaşadığı bir tarih… Ben bu tarihe en iyi bakabileceğim noktanın bir kız çocuğunun masumiyeti içinden olabileceğini düşündüm. Bu tarih kız çocuklarını üzen bir tarih. Onların ruhlarını ve bedenlerini hırpalayan bir tarih. Read the rest of this entry »

Tags: , , , ,

Şair İzzet Yasar ile, şiir kitabı Dil Oyunları üzerine konuştuk.

Söyleşi: Kadir Aydemir


Kanama’dan Yeni Kuş Bakışı’na, Ölü Kitap’tan Dil Oyunları’na İzzet Yasar. Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan şiir kitabınız Dil Oyunları’nın rötar nedenlerini bize açıklayabilir misiniz?

Rötar niye?… ben bir süre edebiyattan uzaklaştım. Sinema sanatına ilgi duydum. Sinema üstüne denemeler yazdım. Bu yazılar Balta/zar adıyla yayımlandı YKY’den. Senaryolar da yazdım. Onların gerçekleşme imkânı olmadı ama yazmam gerekiyordu ve yazdım. Zaten ben, şiiri bir edebiyat türü olarak görmüyorum.

Neden?

Çünkü nasıl ki maddenin katı, sıvı, gaz gibi halleri varsa sanatların da bir şiir hali olduğuna inanıyorum. Sinema mesela bir sanattır, ama aynı zamanda da bir aygıttır. Sinema ile bir tıp eğitim filmi de çekilebilir. Ama bence sinemanın bir de şiir hali vardır. Mesela Godard’ın ya da Bresson’nun filmleri buna örnektir. Bu nedenle kendimi şiirden uzaklaşmış saymıyorum, çünkü bu dönemde sinemanın şiir haliyle ilgilendim. Read the rest of this entry »

Tags: , , , ,

Söyleşi: Kadir Aydemir

Güven Turan’ın yazdığı romanlar Üçlü adıyla yeniden kitaplaştı. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitapta yazarın, Dalyan (1978), Yalnız mısın? (1987), Soğuk Tüylü Martı (1992) adlı romanlarını bir arada bulmak mümkün. Bilindiği gibi Güven Turan, Dalyan ile 1979 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü almıştı. Kendisiyle Üçlü üzerine konuştuk…

-Üçlü’de, neredeyse sekiz dokuz yıl arayla yazılmış olan romanlarınız bir arada bulunuyor. Yazarlar yapıtlarına kendilerinden ve yaşadıkları dönemlerden çok şey katarlar, deriz hep. Sizin eserlerinizde de üç ayrı dönem -rahatlıkla- sezinlenebiliyor, öyle değil mi? Sizi bu üçlemeye götüren şeyler nelerdir?

Bu romanları bir “üçleme” oluştursun diye yazmaya başlamamıştım, onun için de “üçleme” demedim “Üçlü” dedim… Bir bakıma, Ortaçağ sonlarıyla Rönesans başlarında yaygın olarak görülen “triptych”ler gibi… Üç panodan oluşurdu bunlar ve orta bölmede Meryem (çocuk İsa’lı ya da İsa’sız) bulunur, iki kanatta bulunduğu yere bağlı olarak, kentin, kilisenin ya da sahibinin azizlerinin resimleri yer alırdı. Bosch, bu üçlü yöntemi tümüyle çılgın bir biçimde ele almıştı bugün, Madrid’de, Prado Müzesi’ndeki Dünyevi Hazlar Bahçesi adlı harika triptych’inde örneğin! Benim Üçlü, daha çok Bosch’un yapıtına benziyor! Bu üç roman, 1970 başıyla 1980 ortaları arasını belli bir bakış açısından, yansıtmaya çalışıyor. Read the rest of this entry »

Tags: , , , ,

Söyleşi: Kadir Aydemir

Turgay Kantürk, sessizliğini Sel Yayıncılık’tan çıkan yeni kitabı Hayat Siyah Ölüm Beyaz ve Şiirden Yayınları’ndan çıkan düzyazılar toplamı Yanlış At ile bozdu. Kantürk’ün yeni kitabı, sekiz şiir kitabından sonra, okurla buluşan kısa öykülerden oluşan bir öyküler toplamı. Yazarla bu kısa öykülerin yazılış serüvenini ve Yanlış At adlı kitabı üzerine konuştuk.

Hayat Siyah Ölüm Beyaz, yaşam ile ölüm arasına kurulmuş küçük köprülere benzeyen ironik öykülerden oluşuyor. Bu öyküler neden bu kadar kısa ve oldukça idareli ‘kullanılmış’ olan ‘zaman’ sizin için neyi simgeliyor?.. Read the rest of this entry »

Tags: , , , , , ,

Söyleşi: Kadir Aydemir

İlk Gibi Son, Siyah Eşya, Ay İçin Küçük Şeyler, Öteki Sahne, Göl Felaketleri ve Tuzak Kitap gibi yayımlanmış eserleri olan şair Turgay Kantürk Bey’le şiir, meyhane ve rembetiko kültürü üzerine konuştuk. Geçmişten geleceğe uzanan, meyhanelerdeki şair toplantılarının hikâyesi ve ilginç bir şekilde birlikte üretilen sanat çalışmalarının öyküsü ilginizi çekecek.

Öncelikle siz bir şairsiniz. Bunun yanında ilgilendiğiniz pek çok şey var. Tiyatro yönetmenliği, televizyonda bir kitap ve edebiyat programı olan Okurukça’nın sunuculuğu, No dergisinin ve birkaç yayınevinin şiir kitapları editörlüğü, Kadıköy’ün belki de tek alternatif mekanı Kargart’ta sanat danışmanlığı. Tüm bu saydığım işlere bir de Kadıköy’de meyhane işletmeciliği eklendi yakın zamanda. Tüm bunları bir arada yürütmek yorucu ve zor değil mi? Read the rest of this entry »

Tags: , , , , ,

Söyleşi: Kadir Aydemir

1998 yılında Cumhuriyetin 75. yılı nedeniyle düzenlenen ‘Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan’ adlı sergide en genç ressam olarak dikkat çeken Nihat Kemankaşlı ilk kişisel sergisini de yine 2000 yılında Ankara’da Siyah Beyaz Sanat Galerisi’nde açmıştı. Birçok karma sergiye de katılan sanatçı 4. kişisel sergisini yine aynı galeride gerçekleştirecek. Turgay Kantürk’ün bir önceki sergisi nedeniyle ‘90’lı yılların son çeyreğinde ürünlerini izleme olanağı bulduğum Nihat Kemankaşlı, bence çok doğru bir seçimle, figüratif katkıyı, yine geometrik biçimlere dönüştürerek, yüzey resminin kendi figüratif anlayışını yaratmaya çalışarak kendine ayrıcalıklı ve önemli bir yer edindi. Bana ‘son on yılın en ilginç, an tutarlı ve en sağlam girişi yapan kim ?’ diye sorsanız, hiç düşünmeksizin Nihat Kemankaşlı’nın adını veririm.’ dediği sanatçı yeni sergisi nedeniyle sorduğumuz sorularımızı yanıtladı. Sanatçının yeni işleri Ankara Siyah/Beyaz Sanat Galerisi’nde 3–29 Mart 2006 tarihleri arasında izlenebilir.

Çalışmalarının yine nonfigüratif ağırlıkta olduğunu söyleyebilir miyiz? Yüzey resimlerine ağırlık vermişsin. İçlerinde gizli cinsel çağrışımlar da yok değil. Ne dersin? Read the rest of this entry »

Tags: , ,

Söyleşi: Kadir AYDEMİR

“Hayat arkadan itiyor insanı” diyen Altay Öktem’le son aylarda üst üste yayınladığı kitapları ve “fanzinler” üzerine konuşmaya çalıştık!

Altay Öktem bir şair öncelikle. Eski Bir Çocuk, Sukuşu, Beni Yanlış Öptüler Aslında, Çamur Şiir ve Herşey: Oda Kırbaç Ayna adlı şiir kitaplarınız, Filler Çapraz Gider adlı bir de romanınız var. Son günlerde de Hayat Bazen Çentiklidir adlı deneme, ardından da Aslında Saçları Siyahtı adlı öykü kitabınız yayınlandı. Aldığınız şiir ödülleri, bunların yanı sıra roman, öykü ve denemeler varken, fanzinler nereden sızdı hayatınıza? Bu dalda çalışmalar yapmaya sizi iten şeyler nedir?

Şiirin de, hayatın da tam ortasında duruyor fanzinler. O yüzden bu çalışmaları yaparken kendi şiirimden uzaklaşmadım ya da savrulmadım. Aksine, fanzinlerde yer alan alt edebiyatın benimle örtüşen yanları çok fazla. Çocukken eski bir çocuktum, büyüdükçe yanlış öpüldüğümü fark ettim, sonraları şiirin bir çamur olduğunun, ütülü pantolonuyla dolaşan adamların paçasına sıçradığının farkına vardım. Her şey: Oda Kırbaç Ayna’da ise bütün kapıları içeriye açılan bir odada kendimle, ölü mü diri mi olduğu belli olmayan kadınlarla baş başa kaldım. Herkes birbirinin aynasıydı ve seviştikçe kırbaç izleri kalıyordu sırtımızda. Filler Çapraz Gider ise Kerim’lerin hikayesi. Herkesin Kerim olduğu; bir kişinin herkes, ya da herkesin aynı kişi olduğu bir roman. Yabancılaşmanın en üst boyutu belki de. Yani günlük hayatımızı yazdım, o kadar. Read the rest of this entry »

Tags: , , , , , ,

« Older entries