Şeref Bilsel
İsviçre Hastanesi -2002/2003- Şiir Yarışması Birincilik Ödülü’nü “Dikenler Sarayı” adlı dosyasıyla kazanan Kadir Aydemir’in ikinci şiir kitabı, aynı adla Eti Yayıncılık tarafından yayınlandı. Şair, ilk kitabı “Sessizliğin Bekçisi”nde şiir okurunun alışık olmadığı Uzakdoğulu bir şiir biçimini -Haiku- denemişti. Bu şiirler an’ın akışını donduran fotoğrafik görüntülere dayalı bir çeşit “durum” şiirleriydi. Dikkat ve uyanıklık isteyen bir alanın zekâyla buluşmasının dışavurumu da diyebiliriz. Aydemir, “Dikenler Sarayı” adlı kitabında durumdan olaya yönelen bir bakışla –yine Haiku’yu belirleyen toprağı terk etmeden– şiir kumaşının boyunu biraz daha uzatıyor. Belki de an’ların iç içe girmiş biçimlerini katılaştırmanın bir sonucuna vararak, bitmeyen merdivenlerden iniyor, içinde biriken gölgelere…“Dikenler Sarayı”nda, “Sessizliğin Bekçisi”nde olduğu gibi sanki susmanın kıyılarına varmak için bunca şeyi sıralıyor. Çocukluğun (bütün hayatı bir çocukluk mevsiminde geçmez mi şairin!) bitmez tükenmez bahçesinden derlediği acılı hatıraları duyarlılığın bakır süzgecinden geçirerek okurla buluşturuyor. Aydemir’in şiirlerinde donmuş bir coşku var. Kar altında, ellerine değen kömürle kararmış, dünyaya baktığı parmak araları babasının tabutuna attığı toprakla sararmış… Bu donukluk genellikle geçmişe bakan bir pencereyi açtığı zaman daha bir somutlanıyor; geçilen zamanın bıraktığı ezginlik, yoksulluk, çaresizlik şairin diline bulaşınca şiirsel bir zenginliğin kapılarını aralıyor:
“Bir kömürlüktü annemin nemli sarayı (…) Kardeşim dayak yiyerek öğrendi okumayı /Patatesi en güzel yemek sanırdık /Kayabalığıydı hep oltama gelen” (Geç’miş)
Ölüm kavramı hem terk edilmişliğin hem de bir köşede yalnız başına çoğalmanın siyah şarkısı gibi akıyor kulaklarımıza:
“Ölüm: /Kapının önünde /Ne çok ayakkabı!” (Soğuk Yazgı)“Dizlerini çamura verip /İteleyeceksin üstüne ilk toprağı /Babanın tabutuna /Sarılıp gitmek isteyeceksin” (Bir Ölüm Günü Şarkısı)
Kitabın ismiyle şiirlerin izle(di)kleri arasında bir örtüşme var. Baba ve anne kavramları nezaretinde yaşamışlıklarını şiire çağıran Kadir Aydemir daha çok olumsuz görüntüler eşliğinde yaşadıklarını anımsar. Zaten acılar ve hüzünler değil midir sesimizin geçtiği tarlalarda aç bir köpek gibi göğe yalvaran?
“Baban sarhoş, eve kömür gelmiş /Anla, gözyaşlarıyla erimez bu kar” (Şiirin Kışı)
Kömürün rengiyle babanın sarhoşluğu arasındaki gizli ilişki; şairin iç dünyasından sözcükler gibi sızan gözyaşıyla, dış dünyasının kapısına beyaz bir ölüm gibi yatan kar arasına ustaca sıkıştırılmış. Kitabın girişinde, Ahmet Oktay’ın Aydemir’in şiirleri üzerine bir değini yazısı yer alıyor: “Gerçekten de Aydemir, bir olguyu, bir duyguyu, bir nesneyi doğrudan tanımlamıyor, betimlemiyor; bir izlenim uyandırıyor sadece, bire bir karşılığı olmayan bir izlenim.” Bu saptama şairin şiirlerinin geneli için doğru kabul edilemez. Bazı şiirlerinde dolaylamadan gerçeği ve görüneni en kısa yoldan yalın bir dille işaretler. Bunu yaparken çoğunlukla ilk dize somut göstergelere, gündelik fark edişlere dayanır; ikinci dize ve sonrası ilk dizeden hareketle soyut bir alana, dolayısıyla şiirin şaşkınlık bırakan kıyılarına ulaştırır bizi. Bu durumu örnekleyelim:“Böcekler yer değiştiriyor” dizesinde şiirsel bir belirtiye rastlamıyoruz; ardından gelen dize “İnceliyor uykumuz”la hem bir mekân hem de yeni görüntüler taşıyan çağrışımla karşılıyor bizi. “Noktayı koymak” dizesinden sonra, “Söylenerek batışı güneşin” ifadesinde de aynı yapı var. “Dikenler Sarayı”ndaki şiirlerin iskeletini ele veren başlıca sözcükler şunlar: “Sessizlik, gölge, karanlık, boşluk, ölüm, soğuk, kış…” Şaşırtıcı birçok dize, tamlama (sözcüklere yüklenen yeni görevler ve sözcüklerin konakladığı yeni yerler sayesinde) dikkat çekiyor:
“Ve bel kemiği kadar sert bakışlar” (Yara İzi) “Yaşlı bir kedi gibi geriniyor yaz göğü” (Kımıldayan Taşlar) “Kalbinde, bahçeye yatırılmış yaş bir ağaç var” (Annemin Taşları) “İki ay mı var gökte?” (Oradan, Uzaktan…)
“Dikenler Sarayı”nda otuz beş şiir yer alıyor; Aydemir’in ilk kitabında da otuz beş Haiku (yüz beş dize) vardı. Yeni kitabındaki en uzun şiir “Ada”. Bu şiir kırk dokuz dizeden oluşuyor. Aydemir, “Uzun şiir yazma cesaretine ulaşması gerekiyor,” diyenlerin beklentilerini bu şiirle cevaplıyor sanki. “Ada” şiiri öykülemeye dayalı bir teknikle, betimlemelere, küçük ayrıntılara yaslanarak akan, yer yer diyalog imkânına da başvuran bir alan içinde kendini tamamlıyor. Bakın, şair, rastladığı birinin gözlerinde neyi görüyor: “Gözlerine bakıyorum, yazın /akşam olunca akreplerin indiği, kışın hava patladığına balıkçıların sığındığı /kıyıyı görüyorum.” (Ada)Şair ayrıntıları ayaklandırarak ve bu ayrıntıların içinde bulunduğu mekânı dolaylı yönden öne çıkartarak anlatıyor:
“Nemden ıslak tuzluğun yanında /Kararmış gümüş bir yüzük” (s. 43)
Kadir Aydemir, 1977 doğumlu. 1997’den beri Başka Şiir Dergisi’nin editörlüğünü sürdürüyor. Henüz yirmi altı yaşında. Özellikle şiire “yakalanışıyla” ve darası düşülmüş dizeleriyle ne söylememesi gerektiğini biliyor. Bu durum kendi kuşağındaki birçok arkadaşından ayırıyor onu: Bir de Türk şiiri geleneğinin sunduğu imkânları ilgi ve bilgi alanına alırsa şiir kumaşı daha da renklenecektir zannındayım. “Taş”larla (son dönemde başta İlhan Berk, Sina Akyol olmak üzere oldukça hırpalanan bir nesne) uğraşıyor şair. İki yerde mezartaşı gibi şiirin başına kondurulmuş: “Kımıldayan Taşlar”, “Annemin Taşları”…Yine ilk kitaptaki küçük canlılar (gelincik, çekirge, kurbağa, örümcek, solucan, sümüklü böcek, arı, cırcırböceği…) bu yeni kitapta da doğaya çağırıyor bizi; şiirin içinde yeni hayat alanları açıyor, dizelere canlılık katıyor. Aydemir’de Servet-i Fünûncularda olduğu gibi dış dünyadan iç dünyaya dönük bir hareketlilik var; doğadan duyguya geçiş… Ayrıca insan dışındaki canlıları kişileştiren (teşhis) ve konuşturan (intak) edebî sanatların çokluğu dikkat çekiyor:
“Çakılların titreyişi”, “Kör bir güvercin hatırlıyor geçmişi”, “Rüzgâr soruyor çalılıklara /-kargalar nerede”, “Su /uyandırıyor /yolu”, “Rüzgâr sağ eliyle kapıyı açtı /akasyayla konuşmaya başladı gök”…
Şair, ses vererek yok ettiği sessizliğin vadisinden, içine batan dikenlerin acısıyla geçiyor.
* Dikenler Sarayı, Kadir Aydemir, Şiir, Eti Yayınları, Kasım 2003
Virgül Dergisi, 2004
Tags: Ahmet Oktay, Dikenler Sarayı, Kadir Aydemir, Şeref Bilsel, şiir çözümlemesi, şiir eleştirisi, şiir tahlili, şiir tahlilleri
No comments
Comments feed for this article
Trackback link: https://www.kadiraydemir.com/dikenler-sarayinda-genc-bir-sair.html/trackback