kadir sonsuz kapak

SONSUZ UNUTUŞ – “KURDUN AĞITI”

Elmas Şahin

Gerek Sessizliğin Bekçisi, Dikenler Sarayı, Rüzgârla Saklı, Soğuk Yazgı adlı şiir kitaplarıyla, gerekse Aşksız Gölgeler, Sonsuz Unutuş ve Ay Yağmurları isimli öykü kitaplarıyla adını duyuran Kadir Aydemir, sadece yazarlığı ile değil, yaratıcısı olduğu Yitik Ülke ve yayın kadrosunda bulunduğu Çevrimdışı İstanbul ile yayıncılık alanında da Türk edebiyatına anlamlı katkılar sağlıyor. Şiir ve öyküleri kadar genç şair ve öykücülerin doğmasında gösterdiği çabalar az değil. Ürettiği kadar ürettiriyor da. Eserleri birçok yabancı dile çevrildi ve çevrilmeye de devam ediyor. Dağıttığı ağaç tohumları ve fidanlarını saymama gerek yok, bilmeyen yok neredeyse. Read the rest of this entry »

Tags: , , ,

Sevgili Çayan Okuduci, sağ olsun, sürpriz yapıp üç şiirimi Kürtçeye çevirmiş. Yazdıklarımızın bambaşka dillerde seslenmesi, uzaklara ulaşması büyük mutluluk. 

 

Li Benda Te / Kadir Aydemir

derya wiha bicoşî
Piyên te şîldibin

min çend çar got
ji pêlan dûr bide xwe

me kaşdike
ber bi kûriyeta zêdetir

û keverê xîçik dilşikestî
berxwe dide ji bo neçûne
hişk pê girt karsexa ku
pê bawerî aniye

…bêguhnedêrî î
li dûrî fenerêk ditemire

belavbû xwelîya ku te pêlkir
tenêtiya xweyna germîk

 

 

Xatirxwazî / Kadir Aydemir

bêdeng diherikê xwînna
hejîra ku radize

min hizra te kir
despekir rêjne, te go tû bû

dare gülistana xwe girtine
sî zû ve xwe hindakirî bû

ji diriyê hişk ve rewî
kaşdikir ewrên miri

Ba ye payize…

 

 

Evinêk Bedawî / Kadir Aydemir

tû ji min hêzdiki, go Jin
ez wûsa ji te hêzdikim ku, go mêr
û berf te dî bariya

wexte te ra me her sikak der te bêhre
nedûre karsexa çaven te
hemû pel weşîyanbin ji
li ser kûritîya qoka min
her tişt dûr bike ve
disa, li nav dile te de ez ê stêrka temaşe bikim

ew ê çi bimine ji te çaxe tû herî?
têma helbesta jan, ew apartman, miriye kelek
û bin gomlekê min de xwînna ku dimeşe

lewra tûneye evin li ser tu kulilkêk
biberedayî diqetin pel ê şirin

Helbest: Kadir Aydemir
Werder: Çayan Okuduci

Yazıyor ve unutuyorsun. Nehre düşen bir damla su gibi sözcükler. Zamanın o büyük akışı içinde küçük çatlaklar arıyoruz belki de. Uğultulu bir uyku, içinden çıkamadığımız bir koza. Ne ki yazmak? Süreğen bir acı. İşte, yeni kesikler atma zamanı geldi. Ne zaman bir kitapçıda kendi kitaplarıma rastlasam kırık bir gülümseme yerleşiyor yüzüme. Gülmüyorum aslında, içe işleyen, ilerleyen bir hüzün bu. Anlatması güç, kederli bir şey…

Uzun bir mola vermiştim. Yeni bir derleme kitap hazırladım, tam üç yıl sürdü projelendirip yayımlamam. “Kedi Öyküleri” adını verdim bu toplama, genç yazarlara, sevdiğim dostlara ve yeni imzalara yer verdim kitapta. 44 yazar bir araya geldi. Yolu açık olsun. Bir diğer gelişme de şiir kitabım “Soğuk Yazgı”nın 2. Baskı’sının yayımlanması oldu. Bir şiir kitabının yeniden doğması çok hoş bir duygu. Ayrılık şiirleri ve haikular var Soğuk Yazgı’nın sayfalarında. Meraklısına tabii ki. İlk baskısı 500 adet, özgün iç tasarımla özel basımdı. Bu sefer iki katı üretildi ve yeni bir kapakla evrene merhaba dedi kitabım.

Şiir yaşasın, yaşasın şiir. Her şey onun için. Çünkü o kazanacak bu oyunu, biliyorum. Bir gün yapayalnız kalıp her şeyle hesaplaştığında, şiirin eli usulca okşuyor olacak saçlarını. 

Kedi Oykuleri - kadir aydemir

soğuk yazgı 2

Tags: , , , ,

Uzun bir aradan sonra detaylı şiir okumalarına yeniden başladım. Sanırım kitaplığımda bulunan yüzlerce şiir kitabını, hepsini, yeniden gözden geçireceğim. Unutmuşum nerede ne olduğunu. Kitapların içine gelişigüzel notlar almışım. Şiir şiirden doğuyor biraz da, ona yoğunlaşmak gerekiyor. Shelley’den sevdiğim bir şiiri buraya not düşüyorum. Şu sıralar Lord Byron, Yetas vb. okumalar yapmak hoşuma gidiyor. Didim’deyim, kısa yolculuklar var görünürde, bu yaz da böyle geçiyor…

 

Ozymandias / Percy Bysshe Shelley

Eski bir diyardan bir gezgin dedi ki bana:
Çölde duruyor bir çift büyük, gövdesiz bacak
Ve onların yanında, yarı gömülmüş kuma,
Taştan, haşin bir insan yüzü, ortadan çatlak,
Burkulmuş dudakları ve çatık kaşlarıyla
Gösteren o alaycı yontucunun çok iyi
Kavradığını bütün o hırçın duyguları,
Bir zamanlar bir canlı yüreğin beslediği
Ve şu sözler yazıyor üzerinde tabanın:
“Ozymandias’ım ben, bilin ki, krallar kralı;
Kendini büyük sanan bir kez de bana baksın!”
Kalmamış başka bir şey, tek parçacık bile.
Çevresinde o koca, harap olmuş anıtın
Uzanıyor kumlar hep alabildiğine.

Çeviren: Şavkar Altınel

Tags: , ,

BUĞU – Kadir Aydemir

“Hiçbir şey hissetmiyorum. Kış geldi. Kış insanın kalbini de donduruyor demek ki.” diye başlayan bir öykü bu. Siteden kaldırdım. Bir dergide yayımlayacağım ve bir gün yeni bir öykü kitabı yazarsam oradaki yerini almayı beklesin istedim… O zamana dek tozlu, derin bir uykuda dalsın…

Böyle işte… Sessizlik saati…

illus

İllüstrasyon: Savaş Çekiç

GİDENE ÖVGÜ / Kadir Aydemir

 

“Uzaktaki şu ağaç, binlerce elini havaya kaldırmasaydı. Yağmur, beklenmeyen bir gözyaşı gibi düşmeseydi.” diye başlayan bir öyküydü, siteden kaldırdım. “Ah suskunum benim…” 

Kara bulutlar dolaşıyor üstümüzde, kalbimizde. Toparlanmak ve iyileşmek zaman alacak, ama başaracağız bunu, geçip gidecek bugünler… Uzun zamandır İstanbul’da değilim. Ege’deyim, Didim’de hem yeni kitaplara çalışıyor hem de biraz dinleniyorum. 9-10 ay aralıksız koşturdum. Eylül ortasına dek burada, Altınkum yakınlarında dinlencedeyim… Dinlence ne güzel bir sözcük. İlk olarak, yıllar önce, Pandora Kitabevi’ndeki işimden ayrılma kararı aldığımda, sevgili Hüseyin Bey’in benim ardımdan yolladığı sevgi dolu bir e-postada rastlamıştım bu kelimeye. Hoşuma gitmişti. Her neyse; burada bir bisiklet grubuna üye oldum (Didim Poseidon Bisiklet Grubu), her salı ve cuma akşamı bisiklet turları yapıyoruz. Arada bir, arkadaşlarla, bağımsız ve uzun bisiklet turu da düzenliyoruz. Bisiklet olmasa burada sıkıntıdan patlardım sanırım. Her yere onunla gidiyorum. Sürekli beraberiz bisikletlerim “Bulut” ve “Fırtına”yla. “Fırtına” yeni bisikletim; deore setli ve 30 vitesli Carraro Sportive 230, sağlam ve perfomansı yüksek bir yol bisikleti. “Bulut” ilk göz ağrım, bendeki yeri ayrı. Arada bir, günlük işler için onu da kullanıyorum, boynu bükük zavallının. İstanbul’daki bisikletimse yine bir Carraro, 330 serisi harika bir şey. Adı “Şimşek”. Bisikletle yıllar sonra yeniden yakınlaşmak beni adeta çocukluğuma götürdü. Onlarla mutluyum. Beni anladıklarını düşünüyorum. Konuşuyorum bazen. Alıyorum kitabımı ve havlumu yanıma, kaçıyorum denize. Bisikletin verdiği özgürlük duygusunu tanımlamak zor. Sanırım Pinokyo’lu yıllarımdaki duygu bu hissettiğim. Kırmızı Pinokyo bisikletim, ah.

Neyse; Didim’i altına üstüne getirdim şimdiden. Bisikletle gitmediğim rota kalmadı. Uzun vadede şehirlerarası turlar yapmayı istiyorum, bakalım, hayat diyelim. Bir çadırım vardı yırtıldı, eskidi, attım gitti. Yeni bir çadır almalı Decathlon’dan falan.

Didim’de imza günlerim olacak bu hafta. Burada, Didim’in Altınkum sahilinde “Yazarlar Festivali” dzenleniyor her sene. 29-30-31 Temmuz’da Didim sahilinde yazar arkadaşlarla beraber kitap imzalayacağız.

Yazacak çok şey var ama elim kâğıda kaleme gitmiyor artık. Bir iç sıkıntısı, moralsizlik, yalnızlık ve donukluk duygusu. Bisikletle, aya giden bir yol bulacağım sonunda…

 

Bir ömre kaç kitap sığar bilinmez. Eskiden, ansiklopedi okurken yazarların hayat hikâyelerine özellikle takılırdım. Kimdir, ne zaman ve nerede doğmuş, ailesi yoksul muymuş, soylu bir aileden miymiş, ne zaman ve neden ölmüş, yazar olmaya nasıl karar vermiş, kaç kitap yazmış, neler yapmış?.. Merak işte, kediyi öldürür. Büyük bir iştahla okurdum böylesi şeyleri. Bu huyum değişmedi.

*

Zaman tanımsız ve şekilsiz de olsa geçiyor işte. Her şey değişiyor. İlaç kutuları çoğalıyor, saçların beyazlıyor, alnın açılıyor, hafif bir göbek… Bu görünmez düşman her şeye dair keskin bir isteksizlikle yüklüyor seni. Mutlu olmak neydi sahi? Nasıl bir şeydi o? Günler, haftalar, yıllar yerdeki kanı siler gibi siliyor zihnini. Ne çok şey aldı senden, gerçek bir hırsız o.

*

Şubat aylarından nefret ediyorum. Yaşamımdaki büyük kırılmalar, ayrılıklar, ölümler, kaybedişler hep şubatta oldu. Ben Sevgisiz Günlüğüme bu cümleleri not düşerken takvimden bir yaprak daha düştü ve 17 Şubat oldu bile. Babamın öldüğü gün bugün. 1994, daha dün gibi hatırladığın fotoğraf kareleri ne kadar eskiyebilir ki? Mezarına da gitmiyorum ne zamandır. Bazen rüyama giriyor elbet, görüşüp konuşuyoruz. Neyse… Yarın düşüneceğim tüm bunları, olan biteni…

Şubat aylarında pek güzel şey olmaz, ama benim yazdığım tüm kitaplar hep şubatta çıktı. Yeni öykü kitabıma “Ay Yağmurları” adını verdim. Kısa öyküler yazmayı seviyorum. Yolu açık olsun. Biliyorum ki kimsesiz bir kitap olacak. Artık bir çığlıksın ey kitap. Dilediğin yere düşür çığı.

Ölüme inat, yaşasın edebiyat!

* * *

Kitapçılardan isteyebilirsiniz

as%cc%a7ksiz-go%cc%88lgeler-o%cc%88yku%cc%88
AY YAĞMURLARI / Kadir Aydemir

Yitik Ülke Yayınları – Öykü – 100 sf. – Kapak tasarımı: Savaş Çekiç

Birbirine karışan izler, iki insanın tanışmasıyla ayrıldıkları an arasına sıkışan zaman, ölümle yaşamın buluştuğu rüyalar, insanın acısıyla doğanın hissettiği acı… Zamanla hiçbir şeyi “unutmayan”ların ve zehirli düşlerin anlık öyküleri var Ay Yağmurları’nda. Kadir Aydemir, şiirsel ve güçlü bir dille ustaca kaleme aldığı yeni öykülerinde az sözcükle çok şeyin anlatılabildiğini kanıtlıyor okura. Edebiyatı seven herkes için büyülü metinlerle dolu özel bir kitap…

* * *

Bir ağaç köklerini unutabilir mi? Hayır, kazanan sen değilsin asla. Yalnızlık elinde bir bıçakla gelir ve kendini hissettirir. Metali anlarsın. Perdeye sürtünen hafif bir rüzgâr gibidir zaman. Her şey bir anda olur. Sokağın ortasında tek başına kalırsın. Biçimsiz evlerin kör gözleri, çöp kutusu, kediler, yalnızlık ve sen. Kanlar içindesin! 

Tags: , , , , ,

kadir aydemir uygurca çeviri şiirlerŞiirlerim Uygurcaya çevrildi. Güzel duygu, yazdıklarınızın başka dillerde de olması. Kim bilir okuyanlar neler hissedecek, şiir bu yönüyle hiçbir edebiyat disiplinine benzemiyor. Doğu Türkistan’daki, 160 bin tirajlı bir gazetenin edebiyat sayfalarında yer almış şiirlerim. Urumqi Kechlik Gazetesi için çevirileri Ablet Berqi yapmış. 2015 biterken hoş bir sürpriz oldu. 

* * * 

Koca bir yıl sona erdi. Ne hissettik? Sadece acı ve keder. 2016’dan umutluyum; sağlıklı, mutlu, huzurlu ve bereketli güzel bir yıl olsun hepimize…

Haftaya Adana’ya, 9-17 Ocak’ta gerçekleşecek olan Çukurova Kitap Fuarı’na gidiyorum. İki hafta kadar orada olacağım. Çarşambadan gidip sevgili dostum ve yazarım Sıtkı Silah’la ve birçok arkadaşlarla sohbet için bir araya geleceğim. Bölgedeki tüm arkadaşları Yitik Ülke Yayınları kitap standımıza beklerim. Güzel bir fuar olacak… Akdeniz’in sıcacık insanlarını çok seviyorum. 

NİYET TAVŞANI – Kadir Aydemir 

 

Biraz daha eğildi. Yaşlı bir ağaca benziyordu; yıllar içinde kuruyan, topraktan sıyrılıp olduğu yerde ağırlaşan, gitmek isteyen ama gücünü yitiren bir iğdeye. Kararmış yüzü çok şey anlatıyordu. Boş bakışlar fırlatıp duruyor, onun için yaşamın tek anlamı olan beyaz tavşanını okşuyordu; sevgi ve nefretle karışık bir duyguyla yapıyordu bunu… Doğduğu andan itibaren ellerinde büyümüştü hayvan. Korkaktı, nedense bir adı yoktu. Ona bir ad koymayı gereksiz bulmuştu. Tanımlamak bir şeyin sonunu çağırmaktı belki de. “Tavşan” diye sesleniyordu ona. Tavşan sessizdi. Hızla geçen otobüslerden, motosiklet sesinden, kornalardan, aç martıların çığlığından ürküyordu. Beslenmek dışında bir şeyi çok iyi öğrenmişti; başı okşandığı zaman niyet tezgâhına sıkıştırılan kâğıtlardan birini kokluyor, dişlemeye çalışıyordu. Tavşan bu hareketi yaptığı an onu usulca alıp yerine koyuyordu adam. Ödülü bir parça yeşillikti. Günler böyle geçiyordu. Geceden havuçları kaynattığı suyu bakır bir kaba alıp tüm kâğıtları ıslatıyor, güneşte kuruttukça içine maniler yazıyordu. İlkokul terkti ama yazısı güzeldi, ah bir de yaşlandıkça titremeseydi elleri…

Caddenin bir köşesine konan bir niyet tezgâhı. Tezgâha her gün yırtık bir kartonun içinde gelen beyaz bir tavşan. Kadınların kahkahaları ve şaşkın bakışları. İstekli âşıklar. Her maniden sonra sarmaş dolaş ayrılan çiftler. Tavşanın dünyaya geliş nedeni buydu sanki. Her niyet çekilişinde biraz daha yorulan adamın tutsağıydı. Bunu yaparken atalarının hayatta kalmak için istemsizce bu eziyete katlandığını duyumsuyordu içinde. Yıllar içinde adamın kavruk elleri tüylenmeye başlamıştı. Her geçen gün daha da küçülüyor, saçları beyazlıyordu. Olmadık sesleri duyuyor, gittikçe daha da ürkekleşiyor ve tezgâhı erkenden toplayıp gidiyordu. Gittikçe bir tavşana benzemeye başlamıştı adam. Hareketleri yavaşlamıştı. Yoldan geçenler hangisinin sahip hangisinin tavşan olduğunu karıştırmaya başladığında tezgâhta kalan son kâğıdı çekip aldı adam. Kendine okudu. Gece inmişti. Yalnızca iki tavşan vardı yolun kenarında, hiçbir yere gitmeyen. 

KADİR AYDEMİR

« Older entries § Newer entries »