Ahmet Oktay

You are currently browsing articles tagged Ahmet Oktay.

 

Dünyaya neden geldin diye sorsa biri, “Şiir yazmak için” derdim. Öyküler tabii ki çok farklı, seviyorum onları kurgulamayı, ama söz konusu şiirse, söz konusu kitaplarımın kitabı “Dikenler Sarayı” ise gök açılır, yer yarılır, sular donar, böcekler uyanır ve şiirin kılıcı gelip saplanır dilime-yüreğime.

Bu kitap, benim hayatım. Şaka yapmıyorum. Dikenler Sarayı 20’li yaşlarımın şiirleri ve acılarıyla yüklü çok özel bir dünya benim için. Yeri apayrı. Babam için yazdığım ölüm şiirlerinden tutun da ilk aşk şiirlerime, kitaba serpilen haiku tohumlarına dek, bambaşka bir dil evreni var bu kitapta. Uzun süre, kitabın kapağına bakıp durdum… Geçmişi düşündüm, o yoksul evdeki çocuk, acılar ve yoksunluk içinde inleyip ölen bir baba, bir anda saçına beyazlar düşen bir anne, uğursuz bir ağaç ve sonsuz şarkılar… şarkılar… acı yüklü her biri…

Dikenler Sarayı ilk olarak 2003’te basılmıştı. Tanrım! O ne büyük heyecandı öyle… Ben, benim şiirlerim, benim kitabım, bu…bu…bu başka bir duyguydu… Nice anı, nice yaşanmışlık, nice insan… Şimdi yıl 2013; 10 yıl sonra kitabımın 2. Baskısı çıkıyor, inanılmaz… Şiirden uzaklaştım biraz, işti güçtü koşturmacaydı derken onu ihmal ettim… ama bir tesellim var, bu yıl yeni şiir dosyam “Soğuk Yazgı” da kitaplaşacak. Kim bilir, usta şairim Ahmet Oktay’a verdiğim sözü böylece yerine getirmiş olurum belki… Sen çekip gitsen de, şiir karanlıkta bekliyor. Yazdıkça mutlu oluyorsun evet, çünkü karnına saplanan bıçak ona ait.

 

Tags: , , , ,

Şeref Bilsel


İsviçre Hastanesi -2002/2003- Şiir Yarışması Birincilik Ödülü’nü “Dikenler Sarayı” adlı dosyasıyla kazanan Kadir Aydemir’in ikinci şiir kitabı, aynı adla Eti Yayıncılık tarafından yayınlandı. Şair, ilk kitabı “Sessizliğin Bekçisi”nde şiir okurunun alışık olmadığı Uzakdoğulu bir şiir biçimini -Haiku- denemişti. Bu şiirler an’ın akışını donduran fotoğrafik görüntülere dayalı bir çeşit “durum” şiirleriydi. Dikkat ve uyanıklık isteyen bir alanın zekâyla buluşmasının dışavurumu da diyebiliriz. Aydemir, “Dikenler Sarayı” adlı kitabında durumdan olaya yönelen bir bakışla –yine Haiku’yu belirleyen toprağı terk etmeden– şiir kumaşının boyunu biraz daha uzatıyor. Belki de an’ların iç içe girmiş biçimlerini katılaştırmanın bir sonucuna vararak, bitmeyen merdivenlerden iniyor, içinde biriken gölgelere…“Dikenler Sarayı”nda, “Sessizliğin Bekçisi”nde olduğu gibi sanki susmanın kıyılarına varmak için bunca şeyi sıralıyor. Çocukluğun (bütün hayatı bir çocukluk mevsiminde geçmez mi şairin!) bitmez tükenmez bahçesinden derlediği acılı hatıraları duyarlılığın bakır süzgecinden geçirerek okurla buluşturuyor. Aydemir’in şiirlerinde donmuş bir coşku var. Kar altında, ellerine değen kömürle kararmış, dünyaya baktığı parmak araları babasının tabutuna attığı toprakla sararmış… Bu donukluk genellikle geçmişe bakan bir pencereyi açtığı zaman daha bir somutlanıyor; geçilen zamanın bıraktığı ezginlik, yoksulluk, çaresizlik şairin diline bulaşınca şiirsel bir zenginliğin kapılarını aralıyor:

“Bir kömürlüktü annemin nemli sarayı (…) Kardeşim dayak yiyerek öğrendi okumayı /Patatesi en güzel yemek sanırdık /Kayabalığıydı hep oltama gelen” (Geç’miş) Read the rest of this entry »

Tags: , , , , , , ,